Analytics

18 Ağustos 2007

Mis...

1990'larda, şimdikinin aksine Ortaköy'e sık sık bir uğrar, ortamı tavaf ederdik. O zamanlarda müdvaimi olduğumuz bir işkembeci vardı...

Küçücük bir dükkan, birkaç tabure... Duvarlar beyaz fayans... Dükkanın sahibi yaşlı mı yaşlı bir amca idi. Kulağı iyi duymuyordu. Siparişi bağıra çağıra verirdiniz. Yanılmıyorsam ağız da okuyordu.

Sakız gibi bir önlüğüyle mis gibi çorba yapardı. O sıkış pıkış dükkanda halimizden acayip memnun çorbamızı içer kalkardık. Çok da ucuz, cüzi birşeyler öderdik.

Bugün bizim ofisin ordaki köfteciye gittik. Harala gürele arasında detaylara çok da dikkat etmemişim. Beyaz fayans duvarlarını görünce burnumun direği sızladı.

Çorbanın tadı hâlâ damağımda...

16 Ağustos 2007

Bi fotoğraf çekinebilir miyiz?

Mirkelam'ı oldu bitesi çok severim. Sesini, duruşunu, yaptığı müziği falan filan...

Neyse, en son albümünü sürekli dinliyorum sık sık. Dinledikçe daha da bir güzelleşiyor. Bu son albümde vokali daha da bir güçlenmiş gibi geldi. Şarkıların hepsi de sıkı; boş yok.

Albümdeki "Bi fotoğraf çekinebilir miyiz?" şarkısını dinleyince yerimde duramıyorum. hop hop hoplayasım geliyor. Klibi de acayip seviyorum. İnsanın içi açılıyor. Benim gibi karamsar biri bile klibi seyrettikten sonra, "Sevelim sevilelim, hayat güzel!" diye hoplamaya başlıyorsa klipte bir keramet var demek ki!

Tabi, klibin anlatımı da çok etkili bunda. Acayip samimi, düz ve estetik kaygısız. İnsanların "En halimle görünmeyelim diye bol botokslu ve kakalak gibi durmalarından" fenalık gelmişti bana. İyi bir es oldu anlayacağınız...

Bu arada olayı abartıyor, ah o klipte ben de olsaydım diyorum...

Dinleyin, seyredin, eğlenin efenim...

Kız iPod'u

İki hafta falan önceydi. Uzun zamandır aklımdaydı, nihayet bir cesaret girdim Apple dükkanının içine, kaptım iPod'u... Fosfırik pembe... Tam kız işi... Bundan bir sene öncesinde alsaydım gider en cool olanı, siyahını alırdım. Yaşlandıkça 'Aysel Gürel'leşiyor muyum ne? Olsun valla, baktıkça gözüm gönlüm açılıyor.

Takıyorum kulaklığı, dünyadan kopuyorum. Birine mi sinirleniyorum; açıyorum Metallica'nın Franctic'ini, bas bas dinliyorum. sinim minir kalmıyor vallahi. Bu küçücük kutunun beni böyle iyi edeceğini hiç düşünmezdim. Çok sevdim valla.

Bazı şarkıların sözlerini de yükledi cihaza aşkım, şimdi dinlerken sözlerini kaçırdığım yabancı şarkıları daha iyi bir anlıyorum. Arada da akşamları böğüre böğüre konser veriyorum:-))


Bu arada en kısa sürede apple.com'u da girip bir kurcalayacağım, bakayım işe yarar başka şeyler var mı?

Logosu da çok güzel ya...

13 Ağustos 2007

Gözleri öyle güzeldi ki!!!

Valla itiraf ediyorum, öve öve bitirilmeyen İstanbul Modern’e daha gitmedim. Tamam, kabul ediyorum; ben kör kütük cahilin tekiyim. Daha komiği de müzesine değil de ilk önce butiğine gitmem. Neyse oldu bir kere…

Kanyon'un hemen giriş katında, küçük bir butik burası. Müzede sergilenen eserlerden yola çıkılarak ya da özel olarak sadece butik için üretilen birbirinden ilginç ürünler satılıyor burada…

Not defterleri ve kalem kutularından tutun da çerçevelenmiş resimlerden puzzle, takı, t-shirt ve yastıklara kadar birçok şey var. İçeri bir girdin mi bir türlü çıkamıyorsun. Hem çok çeşit var, hem de inanılmaz özenli ve kaliteli üretilmiş. Ama fiyatlar da o oranda pahalı, ya da benim için pahalıydı. Dayanamadım, en azından birkaç şık kartpostal aldım.

Nuri İyem’in bir tablosu -umarım doğru hatırlıyorumdur- beni yerime mıhladı ama pahalı geldiği için alamadım. off yaa sanat neden bu kadar pahalı! Tamam, yıllardır sürgelen geyiğe girmek istemiyorum ama benim gibi ortadirek biri de çok beğendiği bir tabloyu da alabilmeli yahu. Üstelik bahsettiğim de reprodüksiyon, orijinalinin yanından bile geçemem biliyorum.

Ama o tablodaki kızın gözlerini ve hüznünü unutamıyorum, öyle güzeldi ki… Tıpkı Buket Uzuner’ın yeni kitabında bahsettiği dünyanın en hüzünlü bakan gözleri gibi…

Ama belki bir gün… Kimbilir…

Zortlatan lezzet…

Geçtiğimiz hafta Kanyon’daki num num’a gittim. Yanılmıyorsam önce g-mall’da bir şubesi açılmıştı. Uzun zamandır herkes söyleyip duruyordu, ama bir türlü fırsatım olmamıştı. Nihayet bir uğradım, yedim-içtim.

Bir kere akşam saatlari olduğu için inanılmaz kalabalıktı ve tüm yerler doluydu. Allah’tan kapıdaki hostesler birkaç dakikalığına bekletiyorlar ve sizi boşalan bir masaya hemen buyur ediyor.

Yemek menüsü çok zengin, sayfalar dolusu seçeneklerden seçim yapmak için epey bir zorlanıyorsunuz. Et yemeyen de, rejim yapan da kendisi için muhakkak lezzetli birşeyler bulur. Ben burger tarzı birşeyler istedim, aşkım da pizza…

Bir on-onbeş dakika sonra siparişler geldi. Ama bir menüyle en az iki kişi rahatlıkla doyar. Ben “burgerin eti çok pişsin” demiştim, aynen dediğim gibi geldi. Üstelik standart burgerlerdeki gibi yapay bir tat yoktu, sanki evde pişirmiştik. Yanında coleslow salatası ve bir sepet dolusu patatets kızartması geldi.

Durum, benim gibi bir oburu bile aştı ve yemeği bitiremedim. Aşkım pizzası ise inanılmaz ince bir hamurla bol malzemeli olarak servis edildi. Biraz acı olduğu için bir şey anlamadım, en kısa sürede gidip bu kez de acısız bir pizza yiyeceğim. Benim gibi ince hamur sevenler için önerilir.

Valla tıka-basa doyup kalktık. Fiyatler da lezzete göre gayet mantıklıydı, iki kişi 40 küsür ödedik. O kadar doydum ki tatlı olayına giremedim. Aklım kalmadı dersem yalan olur.

Mutlaka bir uğrayın derim.

12 Ağustos 2007

Böyle Kahpedir Dünya

Bu aralar sık sık Gripin dinliyorum. "Böyle Kahpedir Dünya"sı, grubun adı gibi, ağrımı-sızımı alıyor valla.

i-pod'u asıyorum boynuma, o gudubet sesimle resmen böğürüyorum. Şarkının adı öyle dolu dolu çıkıyor ki ağzımdan, ben bile şaşırıyorum.

Albüm genel olarak çok iyi, yer yer popülerlik kaygıları hissedilse de insanı alıp bir yerlere götürüyor.

Bol bol tavsiye...