Analytics

12 Ağustos 2008

İkbal

Bu sene yine Kaş’taydık. Dolu dolu 12 gün… Yedik, içtik, eğlendik, paralı bayıldık geldik. Gene her şey süperdi, gene “Ah Kaş’ta bir evimiz olsa da hep burada yaşasak!” hayalleri kurup kös kös İstanbul’a döndük.

Bir önceki sene de gittiğimiz bir restoran vardı. Son gün keşfettiğimiz için tadı damağımızda kalmıştı. Adı İkbal, meşhur Bahçe-Balık’a gelmeden önce, bahçe içinde sade ve samimi bir restoran. Bu sene akşam Kaş’a kendimizi atınca hemen oranın yolunu tuttuk hemen… Bir kere başlangıçtan ara sıcaklara kadar her şeyin hakkı verilmiş. Galiba işin sırrı da malzemeden kaynaklanıyor. Malzeme ne kadar iyi olursa sonuç da o kadar iyi oluyor. Tabii malzemeyi koyarken de eli sıkı olmamak lazım, o da ayrı mesele… Yediğimiz ne varsa ayıldık, bayıldık, pirahanalar gibi saldırdık.

Açıkçası, Kaş’ta onca yer denememe rağmen en fazla keyif aldığım ve yemeklerinden memnun kaldığım burası oldu. Ama uyduruk yerler dopdolu iken burası nedense daha boştu. Tabi kapısından diğer mekanlar gibi “Buyurun, buyurun” yapanlar yoktu.

Fiyatlarsa İstanbul’daki meyhane menü fiyatlarıyla hemen hemen aynı. 4 çeşit meze, salata, kallavi ana yemek, tatlı, içki, kahve falan ortalama 80–100 YTL arasında çıkıyorsun.

Şiddetle tavsiye olunur.

Notlar:

  • Bir mekânı tuvaleti aslında orayı iyi anlatır. Valla tuvaleti inanılmaz temiz ve düzenliydi.
  • Menüye karar vermeden önce mutlaka mekânın sahiplerine danışmanızda fayda var. Sizi kazıklamak için öneride bulunmak yerine; gerçekten de sağlam fikirler veriyor.
  • Onca lezzet arasında yeriniz kalırsa dondurma, konyak, cevizlerle dopdolu İkbal Cup’ı mutlaka deneyin. Porsiyon çok büyük, bu yüzden oturduğunuz yerden kalkmak istiyorsanız mutlaka birisiyle paylaşın.
  • Mekânın sahibi ve eşi sürekli oradalar, konuklarla tek tek ilgileniyor.
  • Sahibi, Mehmet Güreli’ye çok benziyor.

08 Ağustos 2008

KV


Pazar günü, sabah erkenden uyandık. Sabah 11 gibi Tünel’e konuşlandık. Uzun zamandır Geçit Han taraflarını canım çekiyordu. Hemen daldık, avlunun sonundaki The House Cafe’nin masalarından birine tünedik.

Aslında başlangıçta geç kaldık, şimdi çok kalabalıktır diye hayıflandım ama etrafın sakinliğini görünce içimin yağları eridi.

Başladım etrafı seyre… O ne güzel bir handır öyle, o avlunun vakur sessizliği, içeriye dolan ışık, avluyu çevreleyen pencereler… Off yaa…
Keşke pencerelerin arasında arz-ı endam eden klima üniteleri olmasa… Keşke…
Fotoğraf: Yücel Zorlu

05 Ağustos 2008

Pafuli…

25–30 yaş arası, neredeyse haftada bir giderdim buraya… Eskilerin demiyle, para mı daha kıymetliydi, yoksa ben mi vurdumduymazdım bilmiyorum.

Ama eski apartmanımızda oturan Karadenizli Melahat Teyze’nin de gazlamasıyla Karadeniz yemeklerine düşkünlüğüm başlamış oldu.

İlk mıhlamayı, ilk minciyi onun sayesinde tanıdım. Su böreği ya da Laz böreğini de unutmamak lazım. Neyse aklım erince, param da yetince Pafuli’nin bir on yıl sıkı müdavimi oldum. Gerçekten de Karadeniz yemekleri deyince tek geçtiğim mekândı burası. Yukarıda saydığım lezzetlerin yanı sıra, hamsili ekmek, mısır ekmeği, fasulye diplemesi, hamsi kuşu ve daha birçok özel Karadeniz lezzetlerini burada afiyetle mideye indiriyordum. Birkaç duble rakının ardından, hele mevsim de yazsa bahçesinden Boğaz’ın manzarası bir başka güzel görünüyordu gözüme. En son özel bir tatlı olan fındıklı Laz Böreği’ni de yiyip üzerinde de kallavi bir Türk kahvesi höpürdettim mi deymeyin keyfime…

Bir on-onbeş yıl olmuş üzerinde geçeli. Geçenlerde bir uğradık öğle vakti, daha kimsecikler yoktu. Gene hepsinden küçük küçük tattım. Ama nedense eskisi kadar keyif vermedi bana. Lezzetini mi yetirmiş yoksa benim mi ağzımın tadı yoktu anlamadım. Olsun, mıhlamanın tadı hâlâ damağımda…

Adres: Kuruçeşme Cad. No: 116, Kuruçeşme – Beşiktaş, İstanbul
Tel: +90 212 263 66 38

04 Ağustos 2008

Patlatan lezzet

Nişantaşı’nda ve Yeniköy’de… Tabelasından frambuazlar, bilumum meyveler fışkırıyor. Passion adı. Cheescake tutkusuna derman arayanların yeri…

Ben Yeniköy’dekine gittim. Fikret tatmış, illâ da gidelim dedi. Durur muyum? Diyet miyet vız geldi tabii. İki hafta önce soluğu orada aldım. Tam bir cheesecake cenneti burası. İsteyen orada yiyor, isteyen de gelip paket alıyor. Ya da dilerseniz bir telefon çakıyorsunuz, getiriyorlar. yemeksepeti.com’dan da almak mümkün.
Neyse efendim. Biz saat 12.00 gibi oradaydık. Fiko, kestaneli, ben de orman meyveli cheesacake istedik. Yanında da sakızlı dondurma. Cheseecake’lerin masaya arz-ı endam etmesiyle birlikte servis elemanları ellerinde soslarla göründüler. Fiko’ya karemel sos takviyesi, benimkine de sanırım franbuazlı sos eklediler. Lezzet iyiden iyiye patladı anlayacağınız. Valla sildim süpürdüm. Üstüne de ‘sakızlı dibek kahvesi’ içtim. Kahvenin sadesi ve kakulelisi de vardı. Ama ben, bana önerileni tercih ettim. Bu arada dibek kahvesi de ilginç bir lezzetti. Türk kahvesine çok benzer bir lezzet, biraz daha koyu ve köpüğü daha kıvamlı. Sakız da ayrı bir tat vermişti. Yanında da sevimli küçücük bir kasede tek bir lokum ikramı da hoş bir espriydi. Ama yine de Türk kahvesini tek geçerim.

Cheecake’lere gelince… Valla yaladım yuttum, uzun zamandır böylesine sıkı bir cheesecake yememiştim diyecek kadar şiddetle öneririm. Üstelik minyatür bahçesinde oturmak da ayrıca keyifli.

Bu arada geçen hafta yeniden gittik, bu kez baktım herkes başka şeyler de yiyor. Merak edip menülerini istedim. Valla hepsi de çok değişik ve lezzetli gözüktü gözüme. Özellikle kahvaltı için muhakkak gidilmeli diye düşünüyorum. Kallavi bir kahvaltı sunuyorlar anlaşılan. Muhakkak denemeli.

Tel: +90 212 299 41 40
Adres: Köybaşı Cad, No: 78, Yeniköy

01 Ağustos 2008

Mutfağa gel mutfağa!

Sanırım Kanyon Alışveriş Merkezi yeni açılmıştı. Sıkıntılı bir Pazar günü kapağı buraya atmış ve açık olduğu için gözümü kestirdiğim ilk masaya kendimi atmıştım. İyi ki de atmışım, Kitchenette ile tanışmış oldum.

Sabah olduğu için kahvaltı istedik. Alengirli menü isimlerinden pek hatırlamıyorum ama tipik bir Türk kahvaltısı türevi ısmarladık. Bize bakan garson, pardon servis elemanı :-) şöyle bir süzüp emin misiniz diye anlamlı bakış fırlattı; arkasından biz de birbirimize…
Kahvaltı tabakları masaya zuhur edince durum anladık. Tabakta yok yoktu… Çeşit bir yana, herşeyi kıyasıya doldurmuşlardı. Açıkçası iki kişi tek bir tabakla doyar, üçüncü kişi de rızkını çıkarır cinsinden… Tabii “Şişmanım, iştahlıyım” diye bir koşu yumulduk tabaklara, yedik de yedik.

Herşey bir yana, tabaklarla gelen ekmeklerle bile insanın gözü gönlü doyar. Ekmekler belli; tamamen kendi üretimleri, taptaze ve çok lezzetli. Bir tanesi var ki hele, kek gibi nefis birşey. Tamam, tamam uzatmıyorum. Çatlayana kadar yedikten sonra üstüne espressoları çaktık ve kendimize geldik. Ortalama 25 YTL gibi bir rakam ödedik, yanılmıyorsam. Tabi bizim gibi hayvan değilseniz çok daha hesaplıya çıkarsınız o ayrı.

Geçenlerde de bir öğle yemeği için gittik, bu kez Addressistanbul cenaplarındaki şubesine… Hafif birşeyler atıştırdım, gayet iyiydi. Tabi ortam cool, mekân da daha cool. Atmsoferin cool’luğu garsonlara da sirayet etmiş ki onların cakasından geçilmiyordu. Yanlışlıkla crem brule’yi meyveli istedim de garsonun bana bir yukarıdan bakışı var ki sanki dünyanın en büyük hatasını yapmışım gibi. Sanki ata yemeğimiz musakkayı bilmiyorum gibi…

Bazen bu kraldan çok kralcıları anlamakta güçlük çekiyorum ya… Bir mağazaya girersiniz, hafiften hallice sosyetik bir mekândır. Mekândaki etiketlerden çok tezgâhtarlar (pardon satış asistanı lafı daha havalı) korkutur seni… Şöyle bir tepeden bakıp süzerler insanı. Sanki gecekonduda oturup beşüz ytl maaşa tamah eden onlar değilmiş gibi. Kimseyi aşağılamıyorum, ben de yıllar önce okul paramı çıkmak için günde 12 saat tezgâhtarlık yapıyordum ama kapıdan giren kimseye de böyle davranmadım. Geldiğin yeri mi beğenmiyorsun be insan…

Neyse, Kitchenette’in bununla ilgisi yok aslında, gayet efendi ve sunumu ve kalitesiyle aldığı parayı kat be kat hakediyor. Her bir garsonun başına bir adam dikemezsin ki!

Gidin, yiyin için. Paranız yoksa menüden en ucuz şeyi söyleyip yumulun ekmeklere! Valla bana duacı olursunuz.

Kanyon Levent şubesi: +90 212 353 06 86