Analytics

18 Şubat 2014

Kaçırdığım bir şeyler mi var?

Nedim Gürsel, Yüzbaşının Oğlu

Dün "Yüzbaşının Oğlu"nu bitirdim. Nedim Gürsel'in... Daha önce de birkaç kitabını okumuşluğum vardır. Kitaplar hakkında ahkam kesecek kadar iyi bir okur olarak görmüyorum kendimi. Öyle afili laflar yazmayı, kitabın ruhunu okuyan, tüm kokusunu okuyana özetlemeyi ise hiç.

Neyse; dün kitabı bitirince bugün sıcağı sıcağına bir-iki kelam edeyim istedim. Kitabın kapak resmini alıp yayınlamak için Doğan Kitap'ın web sitesine girdim, oradan da kitap hakkında yayınlanan tanıtm yazısına.

İlgili içerik aynen şöyle başlıyordu:

"27 Mayıs’ın karanlık günlerinde yasak ve imkânsız bir aşkın hikâyesi.

Ayağında yüksek ökçeli iskarpinler yok bu kez, terlik giymiş. Bana doğru dönünce göğüsleri çarpıyor gözüme. Sutyenden fışkıracakmış gibi duruyorlar…

Birden ani bir kararla, neredeyse koşarcasına geliyor yanıma, koltuğa bırakıyor kendini. Yanı başımda kalbinin atışlarını duyuyorum. Genç bir kızın kalbi gibi çarpıyor diyeceğim ama emin değilim bundan. Genç bir kız kalbinin çarpışını o ana dek ne duydum ne hissettim. Peki, ne olacak şimdi? Aklında ne var? Sorular zihnimde geçit töreni yaparken elini başıma götürüp saçlarımı okşamaya başlıyor. Sonra, belki de bir şey demiş olmak için, “Saçların uzamış” diyor. Bununla da yetinmeyip, “Benimkilerden daha uzun” diye fısıldıyor kulağıma ve öbür eliyle omzumdan tutup kendine doğru çekiyor beni. Derken dudaklarımız birleşiyor."

Valla bu kitap için birkaç cümle yaz deseler yüzlerce başka cümlelerle işe başlardım ama asla ve asla bu kitaptan bu üç paragrafı alıntılamak aklıma gelmezdi. Bu üç paragrafta verilenler romanın o kadar derininde/gerisinde kalmış bir detay ki... Dış kapının mandalı, çünkü karakterin meselesi çok daha başka; çok daha derinlikli; bence imkansız ve yaşak aşk hiç değil.

Bir an kendimden şüphelenmeye başlamıştım ki tanıtım yazısının son paragrafında "Oh be!" dedim, çünkü kitabın geçrçek meselesini bu satırlar özetliyordu:

"Nedim Gürsel’in çok tartışılacak, çok ses getirecek yapıtlarından biri. Ve hiç kuşkusuz en pervasızı…

Galatasaray Lisesi’nde yatılı okuyan bir ergen. Lakabı Yüzbaşının Oğlu. Babası 27 Mayıs’ın karanlık atmosferinde ismi Asan Hasan’a çıkmış bir asker. Sıra arkadaşları Beyoğlu’nun batakhanelerinde, arka sokaklarında cinselliği keşfederken o kendini yasak bir aşkın kucağında, en yakın arkadaşının annesinin kollarında buluyor… Bu tek sesli ama çok katmanlı romanda yasak bir aşk yok yalnızca. Bir yaşlı adam geçmişiyle ve otoriteyle hesaplaşıyor. Toplumsal tabularla kurumları kökünden sarsarak. Baskıyla özgürlük ikilemi arasında sıkışıp kalmış insanın dramını anlatırken, okuru hem Anadolu’nun kışla kentlerinde hem eski Beyoğlu’nun büyülü dünyasında dolaştırıyor. Yüzbaşının Oğlu alaycı ve son derece samimi, sivri dilli bir roman."

Anlıyorum ki bu ülkede kitap satışlarında bile bu aşk meşk durumları her zaman satıyor. Eminim ki, Nedim Gürsel gibi bir usta bu tür bir stratejiye asla ihtiyaç duymaz, bu olsa olsa yayınevinin tanıtım stratejisidir. Çok mu haksızım? Valla samimiyetle soruyorum ey okur :-)

Ama bence gerek yok ya. Kitap, usta yazar meselesini o kadar güzle anlatıyor ki; daha ilk sayfasından seni zaten içeriye alıveriyor.

Okuyun, önerin...





  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder