Analytics

25 Ocak 2006

Samimiyet...


Gülenay Börekçi soruyor, Uğur Yücel cevaplıyor… Picus Dergisi, Ocak 2006…

Bir yönetmen ve bir oyuncu olarak tesa­düflerle ilgili deneyimleriniz var mı? Her saniyeyi, her devinimi hesaplamış bile ol­sanız beklenmedik bir şey üzerine halet-i ruhiyeniz dolayısıyla performansınız deği­şebilir mi? Diyelim ki çekim sırasında ani­den rüzgâr çıksa veya ağaçtan bir kedi at­lasa atmosfer etkilenmez mi?

Atmosfer yüzünüzün ifadesini değiştirir. Eğer yönetmen size rutubetli, nefes alınma­yan bir toprak üzerinde durduğunuzu söy­lerse terlemeye başlarsınız. Kutupsa durdu­ğunuz sahne zemini, içiniz üşür. Kolay ka­nar, kolay teslim olur kendini hunharca pa­ralayan sanatçılar. Ahh arkadaşım, kolay âşık olur, kolay ölürler... Sanatçılar baro­metre gibidir. Havanın birazdan eseceğini veya yağmurun geleceğini hissederler. Yine düşünerek söyleyeyim: Bitkilere, hayvanlara yakın insanlardır onlar, insanlardan ayrıldık­ları yer, ruhlarını esintilere, fırtınalara ya da baharlara kaptırmalarıdır. Bir türlü huzurlu olamazsınız yanlarında. Kestirmesi güçtür nereden kaçak yaptıklarını, neye takıldıkla­rını! Hayat karşısında şaşkındırlar ve ömür­leri doğanın güzelliklerine, mucizelerine şa­şırmakla geçer. Gece herkes uyurken lapa lapa yağan karın altında leş gibi şaraplarla yürürler. Ölümü sunsanız beraberinde, kanarlar. Şüphe ve tenakuz içindedirler. Ayak­ları yere basmaz. Asıl huzursuzlukları, bu güzelliklere nasıl yanıt bulacaklarıdır. Tamamlanamayacak tuvallerin karşısında dur­mak eritir insanı. İç hastalığı... Brando kimbilir nasıl minicik bir çocuk gibi saf ölmüş­tür! Sanatçılar ancak çocuklar kadar kötü­dürler. İster istemez insana laf parlattırıyor büyücülerin safiyetini düşünmek. Sizin esa­retiniz, kendinizin suretini izlemekle başlar onların yüzünde.

Not: Bu akşam Hırsız-Polis var, ne güzel. Kar yağıyor, dışarısı buz gibi, içerisi sıcacık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder